OAN Health

En Yeşil Seans Odası: Ekoterapi ile İyileş

Ekoterapi ile İyileş

Size birkaç sorumuz var. Cevap vermek için sakin bir yere geçin lütfen. Cevap verirken hızlı, aceleci olmayın. Temel sorumuzu şu: Günlük hayatınız nasıl geçiyor?

Biraz daha açacak olursak…

  • Uyandığınız andan itibaren neler yapıyorsunuz?
  • Gece yatağa dönene kadar hayatınıza kimler giriyor, kimlerle çalışıyorsunuz, konuşuyorsunuz, nasıl mekanlarda bulunuyorsunuz?
  • İç mekanlarda mı, dış mekanlarda mı daha çok zaman geçiriyorsunuz?
  • Nasıl caddelerden geçiyorsunuz?
  • Arabada mısınız hep, yürüyor musunuz?
  • Genelde nasıl hissediyorsunuz?
  • Hangi duygular, hisler size eşlik ediyor?

Sakince üç aşağı beş yukarı günlük rutinlerinizi gözden geçirin.

Tüm bu sorular aslında bir nevi terapi odası soruları.

Bir terapiye gittiğimizde günlük hayatımızdan, yaşadığımız olaylardan, çevremizdeki insanlarla ilişkilerimizden, duygularımızdan bahsediyoruz.

Pek çok terapi ekolü olmasına rağmen, öyle bir terapi yöntemi var ki aslında bir yanıyla insanlık tarihi kadar eski ama bir taraftan da Batı’da yeni yeni kendinden bahsettiriyor.

Evet, Ekoterapi’den söz ediyoruz.

 

Ekoterapi Nedir?

Homo Sapiens olarak bizler evrimleşme sürecimizin çok uzun bir bölümünde doğanın, eko sistemin doğal bir bileşeni olarak yaşadık.

Doğa ile aramızda keskin ayrımlar olmadan yaşamak bizim en derin bilgimizde mevcut.

Modern hayatın temelleri atıldığından beri ise doğa ile aramızda keskin bir ayrım var.

Ormanları, denizi, okyanusu, gökyüzünü görebilmek için pek çoğumuz özel planlarlar yapmak zorunda.

Doğa sadece belki de sadece tatilimizin bir parçası artık.

Oysa insan sistemimiz için doğa ile birlikte olmak bir lüks değil, en derin ihtiyaç aslında.

Homo Sapiens’in bugünki hayatına bakıldığında böyle görünmeyebilir ama insan sistemi en derinlerde doğanın bir parçası olduğunu biliyor ve doğadan kopuk halde sürdürdüğü hayatlarında hem fiziksel hem manevi olarak hastalanıyor.

 

Gözlerimizin mavi ekranlar yerine gün ışığına; kulaklarımızın korno sesleri yerine kuşların, dalgaların, rüzgarın, ağaç yapraklarının  sesine; burnumuzun egzoz kokuları yerine, denizin, çimenlerin, ormanın çiçeklerin kokusuna ihtiyacı var.

Ekoterapi de işte bu en temel insani ihtiyaçtan yola çıkarak suni kent hayatı yerine en eski evimizde olmak, oraya geri dönmek anlamına geliyor.

Bu ziyaret kendi sinir sistemimizi bizden çok daha büyük bir sinir sitemi ağına sahip olan doğaya teslim etmek demek.

Ormanda yürümenin, deniz kenarında oturmanın, denize girmenin, doğadan gelen sesleri dinlemenin, sinir sistemi üzerinde kayda değer bir etkisi var.

Ekoterapinin özünde doğanın ve insanların birbiri ile derinden bağlantıda olduğu fikri yatar.

Ekoterapiyi hayatlarına entegre edenler, dünyanın, karmaşık sistemleri aracılığıyla işleyen kendi kendini düzeltme kapasitesi olduğuna ve insanlığın bu şifalı sistemle yani doğa ile uyum sağlayabilmeleri halinde ruh sağlıklarında iyileşme olacağına inanıyor.

Ekoterapinin birçok ilkesinde öne sürüldüğü gibi, bireysel esenlik ve gezegenin esenliği birbirinden ayrı değildir. Bu nedenle yaşamlarımız daha büyük bir etkileşim sisteminin doğal bir bir parçasıdır.

 

Şimdi gelin Ekoterapi yöntemlerine göz atalım:

Orman Yürüyüşü: Son dönemlerde sıkça duyduğumuz Orman Yürüyüşü deneyim açısından oldukça zengin.Ormanın içine girdiğimizdeki o eşşiz serinlik, onlarca farklı yeşilin tonu, kuşların sesleri, ağaçların yapraklarının rüzgarla beraber hareket ederken çıkardığı sesler adeta bir duyu şöleni. Uzun, açık bir farkındalıkla yapılan orman yürüyüşleri, ormanlık alanda doğaya saygıyla yapılan kamplar, ormanın kendi ritmine teslim olmak sinir sistemimiz üstünde çok güçlü bir iyileştirici bir etkisi var.

Toprakla Uğraşmak: O eller kirlensin artık. Atalarımız kendi yiyeceklerini kendileri yetiştiriyordu, toprakla son derece organik bir ilişkileri vardı. İnsanlık tarihinin çok kısa bir süresinde bizler marketlerden alışveriş yapar olduk. Bırakın bahçeciliği, balkonumuzda ekip yetiştireceğimiz mütevazi sebzeler, yeşillikler bile kendimizi güçlü, yeterli ve üretken hissettirecektir. Şunu da söylemeden geçmeyelim; toprakla uğraşmak, toprağa dokunmak başlı başına iyileştiricidir.

Doğanın Sesini Duyun: Kuşlar, rüzgar, ağaç dalları, yaprakları, dalgalar… Kulaklarınızı bu seslere verin. Bu sesleri duyabilmek için özel olarak kendinize vakit ayırın. Artık kent hayatı, araba kornaları, matkap, inşaat sesleri, yan masada arka arkaya kaydırılarak izlenen videolardan çıkan seslerle dolu. Kulaklarımızı bu yapay seslerden temizlemek için bilinçli bir şekilde gerçekten ‘doğal’ olan sesleri duyar olmamız gerekli.

Sirkadiyen Ritme Göre Yaşayın: Sirkadiyen Ritm için bedenin biyolojik saati diyebiliriz. Bedenimizin biyolojik saati, doğanın biyolojik saati ile aynıdır. Doğamızı gözlemleyerek aslında ne yapmamız gerektiğini çok iyi anlayabiliriz. Mesela güneş doğmuşsa, biz de kalkabiliriz ya da güneş en tepedeyken, bizim de sindirim sistemimiz en güçlü olduğu saat dilimidir, demek ki günün en güçlü öğünü öğlen yenmelidir gibi…

 

Bu konuyla ilgili blog yazımızı okumanızı öneririz.

Ürünlerimiz