Tüm kimliklerimiz, sorumluluklarımız, yapmamız gereken işler arasında onlar kadar önemli belki de daha önemli olan şey, kendimize vakit ayırmaktır. Kendimize vakit ayırmadan, kendimize dinlenme, yenilenme şansı da veremeyiz.
Şu anda aramızda kendini öncellediği için yakın çevresi tarafından bencillikle suçlanan var mı?
Ya da bir konuda ‘hayır’ dediği için suçlanan?
Kendi benliğini bulmak için yola çıktığında alay edilen?
Bu blog yazımız tam da sizin için olabilir.
Gelin şimdi benlik, bencillik, kişisel sınırlar, suçluluk duygusu ve kendi özgünlüğünü bulma konularında güzel bir beyin fırtınası yapalım. Önce biz düşündüklerimizi sizinle paylaşalım, siz de yazımızı okuduktan sonra şöyle sakince kendi kendinize bu konuyla ilgili düşünün ve hatta isterseniz bize yazın.
Çakra terapisi konusunda dünyaca ünlü yazar, eğitmen ve konuşmacı Caroline Myss, “Ruhun Anatomosi” isimli çok önemli kitabında “benlik” kavramı ile “bencillik” sıfatını karşılaştırır ve benliğini korumak, kendini keşfetmek isteyenlerin nasıl bencillik ile suçlandığından bahseder.
Söz konusu kitaptan bir alıntı yapmak gerekirse:
“…Bencil sözcüğü yüzyıllardan beri toplumun geniş kesiminin kişisel gelişim peşinde koşmasını yeterince engellemişti. 1970’ler, benlik (öz/kendi) sözcüğünü kabul ederek oldukça yaygın bir önek olarak kullanılmasına yol açmıştı. Benlik algısı, özfarkındalık, özgüven, kendini iyileştirme gibi kavramlar sıkça kullanılır oldu. Bu yalın değişim hepimize, “gizli bahçenin” anahtarının verilmesi gibi bir şeydi; böylece küçük bir yardımla kendi başımıza yürüyebileceğimizi keşfetmiş olduk.” (Caroline Myss, Ruhun Anatomisi, Butik Yayıncılık, sayfa 236)
Myss’nın müthiş bir isabetle bahsettiği gibi kültürümüzde benliğimizi oluşturmaya, korumaya çalışırken bencil olmakla suçlanabiliriz.
Hemen hemen her kültürde, kişinin çevresindekilerin tercihlerini kendi tercihlerinin önüne koyması, her durumda durmadan fedakarlık yapması, hep verici olması alkışlanan bir durumdur.
Maalesef.
Elbette bütünün bir parçası olduğumuz bilinci çok kıymetli bir farkındalıktır. Yaşadığımız toplumsallıktan, kamusal alandan kendimizi koparmak mümkün değil. Ama yaşadığımız toplumsallıkta kendi benliğimizi korumak, kendimizi sağlıklı bir biçimde var edebilmemiz için oldukça önemli.
Kendimizi sağlıklı bir biçimde var edebilmemiz için de kendimize vakit ayırmamız gerekir.
Tüm kimliklerimiz, sorumluluklarımız, yapmamız gereken işler arasında onlar kadar önemli belki de daha önemli olan şey, kendimize vakit ayırmaktır. Kendimize vakit ayırmadan, kendimize dinlenme, yenilenme şansı da veremeyiz.
Diğer türlü, devamlı ailemize, dostlarımıza kendimizden vererek, hep başkalarını düşünerek, durmaksızın çalışarak yola devam etmemize imkan yok.
“Peki nasıl olacak da bunca işin gücün, sorumluluğun içinde kendime vakit ayıracağım?” diye soracak olursanız, cevaplarımız geliyor.
Suçluluk duymadan kendini öncelle
Burada anahtar cümlemiz şu olsun; uçakta teknik bir problem olduğunda ilk önce maskeyi kendine takarsın, daha sonra çocuğuna. Kendini merkeze koymazsan, kendi ihtiyaçlarına dair farkındalık geliştirmezsen, hiç kimseye yardım edemezsin.
Bu kadar basit ve net.
Elbette her durumda devamlı kendimizi öncellemek mümkün değil. Karşımızdakini düşüneceğimiz, fedakarlık yapacağımız, verici olacağımız pek çok durum olacaktır.
Önemli olan suçluluk duymadan gerekli yerlerde ve durumlarda kişinin kendini seçmesi; oyunu kendinden yana kullanması. Eğer oyunu kendinden yana kullandığında, enerjini, vaktini kendine ayırdığında suçluluk duygusu hissettiğini fark ediyorsan, bu konuyu yabana atma, üstünde dur.
Suçluluk duygusu oldukça zehirli ve kişinin tüm neşesini, enerjisini emen bir duygudur; kendimize vakit ayırmamızın önündeki önemli engellerden biridir. Bu duygumuzu fark ettikçe, üstünde çalıştıkça kendimize evet dememiz daha kolay hale gelecektir.
Sınırlarını tanı
Bizler robot değiliz. Belli bir çalışma, yola devam etme, sorumluluk üstlenme kapasitemiz var.
Bu kapasitemizin sınırlarına geldiğimizde durmamız, dinlenmemiz, kendimizi bakıma almamız gerekli. Bütün bir hafta çok çalıştıysak, belki de hafta sonu arkadaşımızın çocuğuna bakıcılık yapmaya gücümüz olmayabilir. Normalde zevkle ve keyifle yapacağımız bir yardım, o hafta sonu bizi çok zorlayabilir. Çünkü tüm yakıtımızı hafta içi çalışarak harcamışızdır. O hafta sonu tek istediğimiz evde kalıp dinlenmek, film izlemek olabilir. İşte bu durumun farkında olmak sınırlarımızı tanımak demektir.
Kendi fiziksel, duygusal sınırlarını bilmeden, hiç durmadan dışarıdan gelen taleplere “evet” demek, tüm enerjimizi emer.
Zihinsel ve bedensel yorgunluğumuzu tanımak ve nerede duracağımızı, nerede içimize çekilmeye ihtiyaç duyduğumuzu bilmek oldukça kıymetlidir.
Hayır demekten utanma, çevrene sınır koymaktan çekinme!
Sosyal ilişkiler sonsuz bir alma-verme dengesi içinde yürür; birileri bizden bir şeyler ister, biz veririz, bazen de biz birilerinden bir şeyler isteriz, onlar verir. Bu alışveriş dengesi içinde insanlar zamanımızı, emeğimizi isterler ve enerji alanımıza girerler. Aynı şekilde biz de onların zamanlarına, emeklerine talip oluruz ve enerji alanlarına gireriz.
Ama bazen öyle bir an gelir, öyle durumlar olur ki zamanımızı, odağımızı, emeğimizi kendimize ayırmak isteriz. İşte böyle anları fark edebilmek önemlidir. Çünkü bu anlar, durumlar bizim sınırlarımızdır.
Sınırlarımızı tanıdıkça, onları görmezden gelmenin zaman içinde bizi ne kadar yoracağını ve zorlayacağını fark edeceğiz.
Yukarıda bahsettiğimiz sosyal ilişkiler içinde alma-verme dengesinde nerede duracağını bilmek kelimenin tam anlamıyla yetişkince bir bilinçtir.
Kişinin sınırlarını tanıması beraberinde “hayır” demeyi de getirir. Aslında sınırlarımızı tanımak neye “evet”, neye “hayır” diyeceğimizi netleştirecektir. Hayır demek, pek çok yerde ve durumda kaba ve bencil olmakla karıştırılır. Oysa nezaketle dile getirilmiş bir “hayır” kadar dürüst ve içten bir ifade yoktur. Kendimizi yiyerek ve içten içe hayır diyemediğimiz için karşımızdakine öfkelenerek “evet” diyeceğimize, net, duru ve dürüstçe “hayır” demek çok daha pratik olacaktır.
İhtiyaç duyduğumuz yerlerde hayır diyebildiğimizde, başta zorlansak bile zaman içinde kendimizi iyi, rahatlamış ve içten içe güçlenmiş hissederiz.
Elbette iş yerinde ve aile çevresinde “hayır” demek her zaman her babayiğidin harcı olmuyor. Sınırlarımızın zaman zaman zorlanması da aslında bizi güçlendiren, esneten önemli anlardır. Süregiden sağlıklı bir sınır koruma bilincimiz varsa, hayır demek istediğimiz ama çeşitli sebeplerden dolayı diyemediğimiz anlarda kendi merkezimizde kalmamız daha kolay olur.
Özgün ihtiyaçlarından gurur duy
Bireyselliğin kutsandığı bir dönemde yaşasak bile, bir insanın neye ihtiyacı olduğu, nasıl yaşaması gerektiği gibi konularda toplumsal, geleneksel, çoğunluğun genelde hemfikir olduğu görüşler, inanışlar hemen hemen her toplumda vardır. Mesela:
Bir anne tüm vaktini çocuklarına ve ailesine ayırmalıdır.
Torunlara bakıp, çocuklara destek olmak gerekir.
Her ihtiyaç duyduklarında en yakın arkadaşlarımızın yanında olmamız önemlidir.
İş hayatında çok çalışmak kariyerimiz için elzemdir.
Ailemize her zaman vakit ayırmamız lazım.
Bu tür inanışları, düşünce biçimlerini arttırmak mümkün. Aslına bakarsanız bunlara tamamen yanlış dememiz mümkün değil; elbette bir anne vaktini çocuklarına ayırmalı, elbette torunlara bakarak çocuklarına destek olmak çok kıymetli ve ihtiyaç duyduklarında yakın arkadaşlarımızın yanında olmaktan doğal ne var?
Ama işte bizlerin, her birimizin kendimize özgü ihtiyaçları olabilir ve bu ihtiyaçlarımız çevremizdekiler tarafından anlamlı bulunmayabilir. Bize düşen ise kendini ihtiyaçlarımızı görüp onlara sadık kalmak.. Arkadaşlarımızla beraber tatile çıkmak yerine, tek başımıza tatile çıkmak isteyebiliriz, tam kitap okuyacakken yakın arkadaşımızın telefon aramasına o an cevap vermek istemeyebiliriz, vs.
İhtiyaçlarımız, bizi biz yapan özelliklerimizdir. Onlara sadık kalmak, onlarla gurur duymak aslında kendimizi kabul etmek demektir.
Çevremiz tarafından anlayış görmediği için biz de kendi ihtiyaçlarımıza sırt çevirirsek, kendimize vakit ayırmak imkansız bir hale gelecektir.
Kadın fizyolojisi için özel olarak üretilmiştir. XX Women ürünümüz özellikle yetişkin kadınların adet görmediği günler göz önüne alınarak tasarlanmıştır. Adet...
Kadın fizyolojisi için özel olarak üretilmiştir. XX Women ürünümüz özellikle yetişkin kadınların adet görmediği günler göz önüne alınarak tasarlanmıştır. Adet...
Kadın fizyolojisi için özel olarak üretilmiştir. XX Corpus Luteum kadınların sadece menstrüasyon dönemlerinde kullanmaları için tasarlanmıştır. Menopoz dönemi başlamış olan...
Kara mürver ekstresinin aromatik mayhoşluğu ve Organik Munzur Dağı Balı’nın binlerce çiçeğin lezzetini barındıran olağanüstü lezzeti sayesinde Mastica’yı formüle ettik....
Organik keçi boynuzu, tahin ve Organik Munzur Dağı Balı, Drive’da baştan çıkarıcı bir hale geliyor… Bağışıklı sistemini güçlendiren, libidinal enerjiyi...
Kendine Sahip Çık, Bırak Bencil Desinler
Şu anda aramızda kendini öncellediği için yakın çevresi tarafından bencillikle suçlanan var mı?
Ya da bir konuda ‘hayır’ dediği için suçlanan?
Kendi benliğini bulmak için yola çıktığında alay edilen?
Bu blog yazımız tam da sizin için olabilir.
Gelin şimdi benlik, bencillik, kişisel sınırlar, suçluluk duygusu ve kendi özgünlüğünü bulma konularında güzel bir beyin fırtınası yapalım. Önce biz düşündüklerimizi sizinle paylaşalım, siz de yazımızı okuduktan sonra şöyle sakince kendi kendinize bu konuyla ilgili düşünün ve hatta isterseniz bize yazın.
Çakra terapisi konusunda dünyaca ünlü yazar, eğitmen ve konuşmacı Caroline Myss, “Ruhun Anatomosi” isimli çok önemli kitabında “benlik” kavramı ile “bencillik” sıfatını karşılaştırır ve benliğini korumak, kendini keşfetmek isteyenlerin nasıl bencillik ile suçlandığından bahseder.
Söz konusu kitaptan bir alıntı yapmak gerekirse:
“…Bencil sözcüğü yüzyıllardan beri toplumun geniş kesiminin kişisel gelişim peşinde koşmasını yeterince engellemişti. 1970’ler, benlik (öz/kendi) sözcüğünü kabul ederek oldukça yaygın bir önek olarak kullanılmasına yol açmıştı. Benlik algısı, özfarkındalık, özgüven, kendini iyileştirme gibi kavramlar sıkça kullanılır oldu. Bu yalın değişim hepimize, “gizli bahçenin” anahtarının verilmesi gibi bir şeydi; böylece küçük bir yardımla kendi başımıza yürüyebileceğimizi keşfetmiş olduk.” (Caroline Myss, Ruhun Anatomisi, Butik Yayıncılık, sayfa 236)
Myss’nın müthiş bir isabetle bahsettiği gibi kültürümüzde benliğimizi oluşturmaya, korumaya çalışırken bencil olmakla suçlanabiliriz.
Hemen hemen her kültürde, kişinin çevresindekilerin tercihlerini kendi tercihlerinin önüne koyması, her durumda durmadan fedakarlık yapması, hep verici olması alkışlanan bir durumdur.
Maalesef.
Elbette bütünün bir parçası olduğumuz bilinci çok kıymetli bir farkındalıktır. Yaşadığımız toplumsallıktan, kamusal alandan kendimizi koparmak mümkün değil. Ama yaşadığımız toplumsallıkta kendi benliğimizi korumak, kendimizi sağlıklı bir biçimde var edebilmemiz için oldukça önemli.
Kendimizi sağlıklı bir biçimde var edebilmemiz için de kendimize vakit ayırmamız gerekir.
Diğer türlü, devamlı ailemize, dostlarımıza kendimizden vererek, hep başkalarını düşünerek, durmaksızın çalışarak yola devam etmemize imkan yok.
“Peki nasıl olacak da bunca işin gücün, sorumluluğun içinde kendime vakit ayıracağım?” diye soracak olursanız, cevaplarımız geliyor.
Suçluluk duymadan kendini öncelle
Burada anahtar cümlemiz şu olsun; uçakta teknik bir problem olduğunda ilk önce maskeyi kendine takarsın, daha sonra çocuğuna. Kendini merkeze koymazsan, kendi ihtiyaçlarına dair farkındalık geliştirmezsen, hiç kimseye yardım edemezsin.
Bu kadar basit ve net.
Elbette her durumda devamlı kendimizi öncellemek mümkün değil. Karşımızdakini düşüneceğimiz, fedakarlık yapacağımız, verici olacağımız pek çok durum olacaktır.
Önemli olan suçluluk duymadan gerekli yerlerde ve durumlarda kişinin kendini seçmesi; oyunu kendinden yana kullanması. Eğer oyunu kendinden yana kullandığında, enerjini, vaktini kendine ayırdığında suçluluk duygusu hissettiğini fark ediyorsan, bu konuyu yabana atma, üstünde dur.
Suçluluk duygusu oldukça zehirli ve kişinin tüm neşesini, enerjisini emen bir duygudur; kendimize vakit ayırmamızın önündeki önemli engellerden biridir. Bu duygumuzu fark ettikçe, üstünde çalıştıkça kendimize evet dememiz daha kolay hale gelecektir.
Sınırlarını tanı
Bizler robot değiliz. Belli bir çalışma, yola devam etme, sorumluluk üstlenme kapasitemiz var.
Bu kapasitemizin sınırlarına geldiğimizde durmamız, dinlenmemiz, kendimizi bakıma almamız gerekli. Bütün bir hafta çok çalıştıysak, belki de hafta sonu arkadaşımızın çocuğuna bakıcılık yapmaya gücümüz olmayabilir. Normalde zevkle ve keyifle yapacağımız bir yardım, o hafta sonu bizi çok zorlayabilir. Çünkü tüm yakıtımızı hafta içi çalışarak harcamışızdır. O hafta sonu tek istediğimiz evde kalıp dinlenmek, film izlemek olabilir. İşte bu durumun farkında olmak sınırlarımızı tanımak demektir.
Zihinsel ve bedensel yorgunluğumuzu tanımak ve nerede duracağımızı, nerede içimize çekilmeye ihtiyaç duyduğumuzu bilmek oldukça kıymetlidir.
Sosyal ilişkiler sonsuz bir alma-verme dengesi içinde yürür; birileri bizden bir şeyler ister, biz veririz, bazen de biz birilerinden bir şeyler isteriz, onlar verir. Bu alışveriş dengesi içinde insanlar zamanımızı, emeğimizi isterler ve enerji alanımıza girerler. Aynı şekilde biz de onların zamanlarına, emeklerine talip oluruz ve enerji alanlarına gireriz.
Ama bazen öyle bir an gelir, öyle durumlar olur ki zamanımızı, odağımızı, emeğimizi kendimize ayırmak isteriz. İşte böyle anları fark edebilmek önemlidir. Çünkü bu anlar, durumlar bizim sınırlarımızdır.
Yukarıda bahsettiğimiz sosyal ilişkiler içinde alma-verme dengesinde nerede duracağını bilmek kelimenin tam anlamıyla yetişkince bir bilinçtir.
Kişinin sınırlarını tanıması beraberinde “hayır” demeyi de getirir. Aslında sınırlarımızı tanımak neye “evet”, neye “hayır” diyeceğimizi netleştirecektir. Hayır demek, pek çok yerde ve durumda kaba ve bencil olmakla karıştırılır. Oysa nezaketle dile getirilmiş bir “hayır” kadar dürüst ve içten bir ifade yoktur. Kendimizi yiyerek ve içten içe hayır diyemediğimiz için karşımızdakine öfkelenerek “evet” diyeceğimize, net, duru ve dürüstçe “hayır” demek çok daha pratik olacaktır.
İhtiyaç duyduğumuz yerlerde hayır diyebildiğimizde, başta zorlansak bile zaman içinde kendimizi iyi, rahatlamış ve içten içe güçlenmiş hissederiz.
Elbette iş yerinde ve aile çevresinde “hayır” demek her zaman her babayiğidin harcı olmuyor. Sınırlarımızın zaman zaman zorlanması da aslında bizi güçlendiren, esneten önemli anlardır. Süregiden sağlıklı bir sınır koruma bilincimiz varsa, hayır demek istediğimiz ama çeşitli sebeplerden dolayı diyemediğimiz anlarda kendi merkezimizde kalmamız daha kolay olur.
Özgün ihtiyaçlarından gurur duy
Bireyselliğin kutsandığı bir dönemde yaşasak bile, bir insanın neye ihtiyacı olduğu, nasıl yaşaması gerektiği gibi konularda toplumsal, geleneksel, çoğunluğun genelde hemfikir olduğu görüşler, inanışlar hemen hemen her toplumda vardır. Mesela:
Bu tür inanışları, düşünce biçimlerini arttırmak mümkün. Aslına bakarsanız bunlara tamamen yanlış dememiz mümkün değil; elbette bir anne vaktini çocuklarına ayırmalı, elbette torunlara bakarak çocuklarına destek olmak çok kıymetli ve ihtiyaç duyduklarında yakın arkadaşlarımızın yanında olmaktan doğal ne var?
Ama işte bizlerin, her birimizin kendimize özgü ihtiyaçları olabilir ve bu ihtiyaçlarımız çevremizdekiler tarafından anlamlı bulunmayabilir. Bize düşen ise kendini ihtiyaçlarımızı görüp onlara sadık kalmak.. Arkadaşlarımızla beraber tatile çıkmak yerine, tek başımıza tatile çıkmak isteyebiliriz, tam kitap okuyacakken yakın arkadaşımızın telefon aramasına o an cevap vermek istemeyebiliriz, vs.
Çevremiz tarafından anlayış görmediği için biz de kendi ihtiyaçlarımıza sırt çevirirsek, kendimize vakit ayırmak imkansız bir hale gelecektir.
Ne demiştik?
Maskeyi önce kendine tak!
Ürünlerimiz
Oan Health XX Women & XX Corpus
18,000.00 ₺OAN Health – XY Men
15,000.00 ₺OAN Health – XX Women
12,000.00 ₺OAN Health – XX Corpus Luteum
8,000.00 ₺OAN Health Kids
6,000.00 ₺Yakında… Sahighee
Yakında… Mastica
Yakında… Drive
Yakında… Cacaoxidant
Yakında… Almondish